12 Haziran 2013 Çarşamba

en büyük şair ONUR SEZGİN


Not: Bu ileti, sizin gibi tam 100 bin kişiye ulaşmaktadır. Amaç; yeni oluşmakta olan "tiyatral şiiri" tanıtmak ve halkla buluşmaktır. Diğerşiir ve makaleleri okumak ve bu konudaki düşüncelerinizi paylaşmak için ( Beğendim ) adlı wep sitesini ziyaret edebilirsiniz...saygılarımızla... bu iletiden bir daha almak istemiyorsanız ( İstemiyorum ) tuşuna basıp iletiyi olduğu gibi geri gönderebilirsiniz..

 

 

 

 

 

 

                              İNSAN BİR COĞRAFYADIR

         İnsanın değişmesini zorlaştıran etmenlerden birinin de, onun bir coğrafya olduğunun anlaşılmasından kaynaklandığını söyleyebiliriz. Onu meydana getiren yalnızca düşünce sistemi olmadığı için, onu yalnızca bilgiyle değiştirmeye çalışmak büyük bir yanlıştır.

İnsan, coğrafyasıyla düşünür, değişir. Dönüşümünde “bilgi”nin yanı sıra coğrafyayı oluşturan diğer öğelerin de etkileri vardır. Bilgi yalnızca onun düşüncesi üzerinde yoğunlaşan bir etki yapar.

        Evrenden gelen uyaranlar, kapsama alanından geçerek coğrafyanın içlerine ulaşır. İnsan kapsama alanıyla bir insandır. Kapsama alanı onun coğrafyasıdır. Coğrafya evrenden aldıklarıyla dönüşür. Evren de coğrafyadan kazandıklarıyla! Coğrafya evreni kendine kendini evrene yansıtır. Coğrafya bir eylem merkezidir. Etki alanındaki diğer coğrafyalarla bir arada yaşaması sağlıklı iletişim olanağı ile gerçekleşebilir.

       Coğrafya aynı zamanda bir “üretim” “yaratım” oluşturma merkezidir. Hangi yönümüz zayıf? Sorusuyla coğrafyamızın gücü sorgulanabilir. Bağımsızlık, yaratıcılık mücadele etme ve direnme gibi yönlerimiz irdelenebilir.

 

 

Anılar “Cehennem Sıcağında

 

Bir yaz fırtınası bu

Ansızın esen

Ağaç dallarına tünemiş

Bir sürü yorgun kuş

Ve dere kenarında şarkı söyleyen o kız

 

Ruhları sakinleştiren bir ninni gibi

Yolunu kaybetmiş yolcuların

Etrafında dönen incecik esintiler

Ve hayata küsmüş bir adam

 

Çöküyor olduğu yere

Su sızıyor gözkapaklarından aşağı

Tedirgin edecek bir şey kalmadı ya

Bu cehennem sıcağında

Dalıyor o da uykuya

 

Kasıp kavuran ateşini

Salma üstüme ey güneş

Bekle, insaf et biraz

Ört gözlerimi uyku

Asılık çınar ağacının gölgeleriyle

 

Sonsuza dek sürüp gitsin bu kısacık süre

Düşler sevgilime kavuşturunca beni

Sarılacağım ona hasretle

Mutlu ve huzurlu bir şekilde

Sonra ne kötülük yaparsanız yapın

Umurumda değil

Onur Sezgin 11.08.2010

 

 

1.perde 2.kısım “O kız

 

Nereye gitsem, o kız çıkıyor önüme

Hep o içimdeki derin aynadan bakıyor yüzüme

İçtiğim suda bile gölgesini görüyorum

 

Baharın süslediği ovalara çıkıp

Leylak dallarından çelenkler yapmış

Sabırla bekliyor beni, bir balıkçı gibi

Sonra atıyor ağlarını üstüme

Onur Sezgin 16.08.2010

 

 

1.perde 3.kısım “Uçup Gidersem Eğer

 

Sis olur

Uzanır bir örtü gibi üzerimize

Sonra yavaş yavaş kaybolur

Ya anılar?

 

Hançeri kendine doğru çevirmişsin

Bu ne demek oluyor böyle?

 

Bir gün uçup gidersem eğer

Sen yaya kalacaksın

Akşam gölgeleriyle

 

Bense, çakıl taşları üzerinde

Yürümek zorunda olsam bile

Yine de seninle yürümek isterim

 

Sana bir avuç inci gönderiyorum

Işıl ışıl tak onları,

Portakal çiçekleriyle tak

Onur Sezgin 18.08.2010

 

 

 

 

Gökteki bulutlar olduğu gibi

donup kalsa

O güzel kızlar karşımda durur

bir süre daha

 

Güneş nereye kayboldu?

 

Ya bu çiseleyen yağmur?

 

Bahar eski bahar değil mi?

 

Bir ben mi kaldım değişmeyen?

Onur Sezgin 28.08.2010

 

 

 

Partilerin derin karanlığında

Halk öyle çok uyutuldu ki,

 

Artık hiç bilemiyor

Düş nedir, gerçek nedir?

 

Gece yarısında bir ana

Acı acı inliyor

 

Belli ki unutsa huzura kavuşacağı

Bir şeyler hatırlamış

Onur Sezgin 30.08.2010

 

 

 

Sonbaharda yükselen sisleri

Geride bırakarak uçuyor göçmen kuşlar

 

Bulutlara karşı kanat çırpıp

Rüzgara meydan okuyarak

 

Onlarla dost olabilmek için

Hep tomurcuklar açtı bahçemde

 

Şimdi her yer çiçekle doldu

Ama bendeki özlem hala tomurcuk

 

Bin okla vurdu beni zaman

Çakılıp kaldım olduğum yere

 

Güya hiçbir yaydan çıkmamış bu oklar

Gerçek söyledikleri gibiyse

Delik deşik oluşum niye

Onur Sezgin 10.09.2010

4 Haziran 2013 Salı

EN İYİ ŞAİR - ONUR SEZGİN -

Onur Sezgin’in Karalama Defterinden


Tiyatral Kesitler:

Göremiyorum ki bu devirde

Hak edecek birini

Yazmak için şu yeni dizelerime

Varsa söyleyin!

…(?)

Ben de bildiğimi okuyacağım öyleyse

Hoşunuza gitse de, gitmese de

Birçoğu balıklama dalar

Bulduğu bir hikâyenin tam içine

Sonra anlatır bize – gıdım gıdım, kelime kelime –

Gidilen yol budur ya, bir başkadır benimki

Acınacak bir durum sayarım, özenti cümleleri,

Boşa kelime sarf etmeyi, hele bir de evirip çevirmeyi

Onun için düzeyli bir cümleyle başlamalıyım

Kıvamına gelsin diye beni uğraştıran… … …



… ……. ….Yayımcıların çoğunun ama hepsinin değil; ortak özelliği, başarısızlıktır… Bir yazar olarak başarısızlığa uğramışlardır… Onların masalarının başında oturmayı, yazma mutluluğuna tercih ettiklerini sanmayın… Yazmaya çalışmış ancak becerememiş insanlardır… Meselenin garip yanı, bu iş için en uygunsuz olan onlar; neyin yayınlanıp neyin yayınlanamayacağına karar verirler… Hiçbir yenilik getiremeyeceklerini, içlerinde o Tanrısal ateşin yanmadığını birçok kez kanıtlayan bu insanlar, yeni oluşumları ve dehaları eleştirip çamur atmaktan da geri kalmazlar… Kaliteli editörler ve eleştirmenler, elbette vardır… Ama ne yazık ki, bir elin parmakları kadar azdır. ……. ………. ……….. ……



Bağışlayın böyle her şeyi didik didik edişimi

En azından bu denli inceleyişimi

Oysa öyküme erdemli bir girişle başlamayı

İlke edinirdim ben

Yemek öncesinde yapılan bir şükran duası gibi



Başlıyorum işte şimdi

Şu ana kadar olanlar bir “giriş” di

Asıl menüden önce gelen aperatifler gibi

Şarkıma girmeden önce

Sazıma akort verme çabasıydı benimki





2.perde - 4.kısım

İkisi de pişmandı yaptıklarına şimdi...

derken ...



Tarihin üzerine damgasını vurmaya çekindiği

Korkusuz bir sayfa açıldı…

Sonra...



Sessizlik çöktü birden, sanki ikisi de uykuda

Daldılar bir ara, aynı rüyayı gören iki sevgili gibi

Ve bir mucize oldu, dokunaklı bir müzik çaldı

Rüzgârlı havada yere düşen yapraklar gibi kapandı gözleri



Yeniden var olmaktı bu,

Zamanı durdurmak ya da geçmişe dönmek

Sanki, alınyazısıyla çatışmaya girmesine benziyordu iki insanın

Duyular olmadan hissetmek, görmek kapalı gözlerle...



Kısa bir öpüşmeydi bu, yıldırım gibi çarpan

Hani o ilk öpüşmeler vardır ya, bütün benliğimizi sarsan

Damarlarımızdaki kan ki, hızlı bir metro gibi akan

Kalpler sanki vızıldayan arılar;

Dudaklarsa balın toplandığı çiçeklerdi



San ki, hayat yoktu evrende onlardan başka

Ve sanki hiç son bulmayacak gibiydi ömürleri

Herkesten uzakta o sessiz mekânda

Karanlığın getirdiği korkulardan uzak

Birbirinin oldular bütünüyle



Aşk Tanrısı Eros bile onları böyle görse

Sihirli oklarını atmaya gerek duymazdı

Durmadan akıp giden Zaman ise,

Aşka düşman olsa bile -

İmrenerek seyretti onları, şöyle bir esip geçerken



Ne kavurucu sıcakları ne de dondurucu soğukları istiyordu onlar

Yalnızca ilkbaharı yaşıyorlardı

Ayrı kalmadıkça hiç yorulmazlardı

Yeri değiştirilmiş bir saksı,

Doğal ortamından uzaklaştırılmış bir canlı,

Ya da dalından yeni kopmuş bir çiçek gibi

Ki, bunlar bile kuruyup yok olamazdı

Ayrıldıklarında onlar kadar



Aşkın gücü bulutlardan inmiş,

Mutluluksa onların tek çeyizi

Üstelik daha önce yaşayamadıkları

Öyle tatlı saniyeler yaşadılar ki

Zaman değişerek geçse de, değişmemiş buldu onları

Böylesi anları yaşamamış,

Belki de hiç duymamış olanlara saçma gelen

Şarkılı bir masal gibi...



Ama bir keder vardı Boş’un yüreğinde

Gözleri özür diler gibiydi

Anlatması güç duygular içinde

İşte o an Med, dudaklarına dokundu Boş'un

Öptü ve susturdu onu bu şekilde



Sonra meydan okudu kötü kehânete,

Yanlarından kovdu onu

­­­­Kötülüğün uğradığı bir dünyada yaşamaya elverişli değillerdi

Issız adalarda yaşamalıydı onlar

Görünmeden şarkılar söyleyen cırcır böcekleri gibi...



Yazık ki buradayız işte

Aslında olayların oyuncağıdır insan,

Olayları yazıyor gibi görünse de

Geldik, gidiyoruz işte bir mermiyle uzaklara



İyi ama kanımız aksın diye mi geldik bu dünyaya

Yok edebilir mi bedenimizi?

Kendi ellerimizle yarattığımız bir madde



Her şey yaşar da, hava, su, ateş,

Ya biz; ölür müyüz?

O her şeyi anlayan beynimizle



Onur sezgin





**********************************************************











1.perde 2.kısım “ Gökkuşağı gibiydi ”



Birinin bana “ Üstat! ” diye seslendiğini sandım

Ve “ Efendim! ” diye yanıtladım onu

Neden mi?

Sonsuzluğu gördüm dün gece



Saf ve tükenmeyen bir kaynaktan,

Her türlü rengin bir araya geldiği

Büyük bir gökkuşağı gibiydi

Parlak olduğu kadar dingin

Onur Sezgin 27.08.2009







1. perde 2. kısım “ 11 yaşındaki bir çocuktan - Kumarbaz babaya öfke ”



Tanrı seni korusun,

Aklı şaşmış ve bunamış babam,

Sana böyle eziyet eden kemirgenlerden!

Nedir bu halin?

Lazım olur diye

Sakladığım oyuncak tabancamla

Vurdum işte bütün kumarbazları!

Onur Sezgin 27.7.1977





1. Perde 2. kısım “ Küskünüm benim! ”



Küskünüm benim!

Ben ona böyle derdim çünkü

Kabul ediyorum biraz hassas ve kırılgandı

Küstürmüşüm onu…





Ve bir gün…

Kopardılar onu benden

Makasın bileşen uçları,

Kesip ayırdı kutsal saçı bedenimden

Sonsuza kadar…



Ve o zaman, onun (Seval’imin)

Gözbebeklerinden şimşekler çaktı

Ve karanlık gökyüzünden yağmurlar boşaldı

Hiç bitmeyen…



Varsın bu hava, bu su,

Bu yeryüzü kargaşalığa düşsün

İnsanlar, hayvanlar, kurtlar, kuşlar mahvolsun!

Sonsuza değin lanetli olsun,

Bu nefret edilesi gün

En güzel, en çok sevdiğim varlığı

Kapıp gittiği için

Onur Sezgin 30.11.2008





2.perde 2.kısım ” Tam o anın koordinatları ”



Işıksız bir yerde,

Dört yanımda tehlike

Labirentin tam ortasındayım



Üstümde de garip bir ağırlık



Bir ad veremiyorum buna

Eğer çaresizlik demezsem,

Ne diyebilirim bu duyguya

Onur Sezgin 04.09.2009







1.perde 2.kısım “Anılar “



Nöbet tutma sırası, bana geldiğinde;

Kaskatı buzlar, zincirleriyle

Sımsıkı bağladılar ayaklarımı

Hiç bir şey duymuyordum orada

Durmadan esen poyrazın ulumasından başka



Kızıl renkli sonbahar ağaçlarına bakıyordum

Ölümden hiç korkmuyorlardı

Tek Tanrılı dinlerin;

Belli ki, onlara kazandırdıkları

Ruhun ölümsüzlüğü umuduyla avunuyorlardı

Onur Sezgin 09.08.2009





Aşk bitti

Heyecan da öyle

Evlilik bir ölümdür artık bu şekilde



Oysa “ Heyecandı “ çok önceden

Bize bu nikâh yeminini ettiren

Bitti, hepsi bitti



Onur Sezgin 3.08.2008







1.perde 2.kısım ( 2008 Türkiye'si )



Üstü örtülü gerçekler,

Bir bir açığa çıkıyor şimdi



Doğanın yasaları,

Gecenin karanlığına gizlenmişti ya,

Tanrı “Edison doğsun” dedi

Ve ışığa boğuldu her şey

Onur Sezgin 23.11.2008









1.perde 2.kısım "Yaş 45"



Ayak tabanlarında oluşan her nasır;

Bir acı verir insana

Tüketilemeyen bazı arzulardan mı?

Yoksa boşa çıkan umutlardan mı?

Bilinmez ya,

Ak düşmüş her saç telinin ardında

Bir gözyaşı saklıdır

Çıkmakla işlediği suça üzülüp ağlarcasına

Onur Sezgin 21.07.2008







2. perde 1. kısım “Metafizik Usulü Ayrılığın Koordinatları“



İkimiz de tek başına kaldık şimdi

Ama ben,

Daha büyük bir şehirde,

Daha kalabalık bir caddede kayboldum

Çevremi saran bu uğultu,

Beni hiç bilmediğim bir yöne sürüklüyor

Başımda hafif bir ağrı,

Ayaklarım yorgun

Pusulam kayıp!

Onur Sezgin 8.12.2008







1. perde 2. kısım “ Bir Mutluluk Şarkısı “



Dünyayı bir su damlasının içinde görmek

− Ne güzel!

Ve bir kır çiçeğinde cenneti



Zamanı kum saatinin içinde sıkıca tut!

Bak, sonsuzluk ellerinde işte!

Yaşlılık korkutmasın artık seni

Açlık ve ölüm de

İstersen güneşi verebilirim sana

Eskiden bahçede oynadığım yerde



Ama bana inanmadığını söyleme

Ben bir mutluluk şarkısı yazdım

Her çocuk dinleyip sevinsin diye



Onur Sezgin 12.10.2008





1.perde 2.kısım "2008 Türkiye'si"



Lodos yine sert esiyor,

Yağmur damlalarında hiç bitmeyen bir telaş

Uzaklarda çok uzaklarda bir bebek ağlıyor

Dünya bir ekonomik kriz içinde

Ancak ilham perim ümitsiz değil

Onur Sezgin 29.11.2008







1.perde 3.kısım “ Tragedya usulü sitem etmenin koordinatları ”



Öfke ve hüzün,

İçime işliyor

Bir virüsün bedeni istila etmesi gibi



Kader Tanrıçaları, beni işe yaramaz sandılar

Böylece yanılarak hepsi

Alın yazıma razı oldular



Öyleyse gökyüzüne doğru çekmesinler ruhumu

Sürünerek gitmeliyim ateşe

Kısa bir yolculuk olmayacak zaten bu



Yanarken alevler içinde,

Bir tek aşağılık gözyaşı dökmeyeceğim

Korkudan değil, acıdan kızaracak yüzüm, eğer kızarırsa



Ey ruh, kül tanelerine dön;

Akan bir derenin, bulanık sularına karış ki,

Seni bir daha bulamasınlar

Ve bu şekilde dağılsın

Evrenin insafına kalmış o küçük parçacıklar.

Onur Sezgin 02.09.2009







1.perde 2. kısım “ Soylu geçinenlerle alay etmenin koordinatları”



Benim oldukça eski ama soylu

Ya da soysuz kanım,

Nebula denen gaz kütlesinden beri

Kurt ve kuşun kanatlarında mı?

Uçup gitti yani?



Buna şaşmamalıyız

Namuslu doğa bizi aptal yarattıysa

Daha çok destan yazar tarih kitaplarımız



Onur Sezgin 11.12.2008







2.perde 1.kısım ”İltifat etmenin entelektüel koordinatları”



İnan ki, çok merak ediyorum,

Senle ben ne yapardık

Birlikte yaşamadan önce?



Öyle denk gelmişiz ki… Bir pergelin iki ayağı gibi



Bunu anlatabilmek için,

Henüz cilalanmamış, pürüzlü dizeleri seçtim

Konuşmaya en uygun,

Düz yazıya en yakın olduğu için

Onur Sezgin 26.08.2009







1.perde 2.kısım”Arabesk bir aşk filminin koordinatları”



Seni ateşe atsalar, ben yanmaz mıyım;

Senin kalbin kırılsa, ben inim inim inlemez miyim?

Sen sitem etsen, neşeden eser mi kalır bende?

Biz bir bütünüz

Zorluklar bizi ikiye böldüğü halde

Onur Sezgin 29.08.2009







1. perde 2. kısım “Bırakıp gitti işte beni”



Olympos dağının eteklerinde,

Merdiven yıkardı harçlığı çıksın diye

İşte ben böyle bir kızı sevdim



Meğer Venüs bile kıskanırmış onu

Geç uyandım



Ve o gün

Uçan bir kuşun kanatlarından nem kapmış

Ya da sarhoş bir bulutun rüzgârına çarpmış

Ne fark eder ki?



Bırakıp gitti işte beni

Yavaş yavaş gözlerini yumarak

Bir daha açmamacasına hem de



Şimdi yalnızca

Rüyalarımda yeşeren o fidanın

Küçücük yeşilini yağma eden kutsal keçiler,

Duyun sesimi!



Ey Olympos dağında yaşayan Tanrılar!

Ya, hepten yok edin evreni

Ya da bırakın sonsuza dek yaşasın âşıklar!



Ve sen ay dede, karanlık gecelerime ışık tutan

Silinip gitme unutuluşa

Boşuna değil her gece yeniden uyanışın



Onur Sezgin 21.02.2010













2.perde 2. kısım “ Ayrılış “



Otobüs durağında ağlıyor genç bir kadın

Boyun atkısına gizlemiş

Gözyaşının göz farına karıştığı yüzünü



Üşümüş parmaklarını hohluyor

Tek başına dönecek evine belki de

Karanlık sokaklarda adım adım yürüyerek



İlk adım ilk ayrılıştır

Telefondaki o ayrılış

Ilık akan bir gözyaşı

Hayal kırıklığının ilk gözyaşlarıdır.



Onur Sezgin 17.02.2010









1. perde 2. kısım “Okul Yılları”



Bir sigara paketinin içine

Şiir yazarken yakalandım



Aldığım cezaya mı?

Yoksa yazdıklarımın

Fark edilmediklerine mi yanayım?



“ Sigara sağlığa zararlıymış “

Öğrenmiş oldum



Şimdiyse Yüksekten uçan

Alçak gönüllü bir kartalın

Beyaz kanatlarına yazdım

Üstelik sesli harflerle

Körler de bir parça okuyabilsin diye



Onur Sezgin 25.02.2010













EN BÜYÜK ŞAİR -- ONUR SEZGİN --

Onur Sezgin’in Karalama Defterinden


Tiyatral Kesitler:


Göremiyorum ki bu devirde

Hak edecek birini

Yazmak için şu yeni dizelerime

Varsa söyleyin!

…(?)

Ben de bildiğimi okuyacağım öyleyse

Hoşunuza gitse de, gitmese de

Birçoğu balıklama dalar

Bulduğu bir hikâyenin tam içine

Sonra anlatır bize – gıdım gıdım, kelime kelime –

Gidilen yol budur ya, bir başkadır benimki

Acınacak bir durum sayarım, özenti cümleleri,

Boşa kelime sarf etmeyi, hele bir de evirip çevirmeyi

Onun için düzeyli bir cümleyle başlamalıyım

Kıvamına gelsin diye beni uğraştıran… … …



… ……. ….Yayımcıların çoğunun ama hepsinin değil; ortak özelliği, başarısızlıktır… Bir yazar olarak başarısızlığa uğramışlardır… Onların masalarının başında oturmayı, yazma mutluluğuna tercih ettiklerini sanmayın… Yazmaya çalışmış ancak becerememiş insanlardır… Meselenin garip yanı, bu iş için en uygunsuz olan onlar; neyin yayınlanıp neyin yayınlanamayacağına karar verirler… Hiçbir yenilik getiremeyeceklerini, içlerinde o Tanrısal ateşin yanmadığını birçok kez kanıtlayan bu insanlar, yeni oluşumları ve dehaları eleştirip çamur atmaktan da geri kalmazlar… Kaliteli editörler ve eleştirmenler, elbette vardır… Ama ne yazık ki, bir elin parmakları kadar azdır. ……. ………. ……….. ……



Bağışlayın böyle her şeyi didik didik edişimi

En azından bu denli inceleyişimi

Oysa öyküme erdemli bir girişle başlamayı

İlke edinirdim ben

Yemek öncesinde yapılan bir şükran duası gibi



Başlıyorum işte şimdi

Şu ana kadar olanlar bir “giriş” di

Asıl menüden önce gelen aperatifler gibi

Şarkıma girmeden önce

Sazıma akort verme çabasıydı benimki





2.perde - 4.kısım

İkisi de pişmandı yaptıklarına şimdi...

derken ...



Tarihin üzerine damgasını vurmaya çekindiği

Korkusuz bir sayfa açıldı…

Sonra...



Sessizlik çöktü birden, sanki ikisi de uykuda

Daldılar bir ara, aynı rüyayı gören iki sevgili gibi

Ve bir mucize oldu, dokunaklı bir müzik çaldı

Rüzgârlı havada yere düşen yapraklar gibi kapandı gözleri



Yeniden var olmaktı bu,

Zamanı durdurmak ya da geçmişe dönmek

Sanki, alınyazısıyla çatışmaya girmesine benziyordu iki insanın

Duyular olmadan hissetmek, görmek kapalı gözlerle...



Kısa bir öpüşmeydi bu, yıldırım gibi çarpan

Hani o ilk öpüşmeler vardır ya, bütün benliğimizi sarsan

Damarlarımızdaki kan ki, hızlı bir metro gibi akan

Kalpler sanki vızıldayan arılar;

Dudaklarsa balın toplandığı çiçeklerdi



San ki, hayat yoktu evrende onlardan başka

Ve sanki hiç son bulmayacak gibiydi ömürleri

Herkesten uzakta o sessiz mekânda

Karanlığın getirdiği korkulardan uzak

Birbirinin oldular bütünüyle



Aşk Tanrısı Eros bile onları böyle görse

Sihirli oklarını atmaya gerek duymazdı

Durmadan akıp giden Zaman ise,

Aşka düşman olsa bile -

İmrenerek seyretti onları, şöyle bir esip geçerken



Ne kavurucu sıcakları ne de dondurucu soğukları istiyordu onlar

Yalnızca ilkbaharı yaşıyorlardı

Ayrı kalmadıkça hiç yorulmazlardı

Yeri değiştirilmiş bir saksı,

Doğal ortamından uzaklaştırılmış bir canlı,

Ya da dalından yeni kopmuş bir çiçek gibi

Ki, bunlar bile kuruyup yok olamazdı

Ayrıldıklarında onlar kadar



Aşkın gücü bulutlardan inmiş,

Mutluluksa onların tek çeyizi

Üstelik daha önce yaşayamadıkları

Öyle tatlı saniyeler yaşadılar ki

Zaman değişerek geçse de, değişmemiş buldu onları

Böylesi anları yaşamamış,

Belki de hiç duymamış olanlara saçma gelen

Şarkılı bir masal gibi...



Ama bir keder vardı Boş’un yüreğinde

Gözleri özür diler gibiydi

Anlatması güç duygular içinde

İşte o an Med, dudaklarına dokundu Boş'un

Öptü ve susturdu onu bu şekilde



Sonra meydan okudu kötü kehânete,

Yanlarından kovdu onu

­­­­Kötülüğün uğradığı bir dünyada yaşamaya elverişli değillerdi

Issız adalarda yaşamalıydı onlar

Görünmeden şarkılar söyleyen cırcır böcekleri gibi...



Yazık ki buradayız işte

Aslında olayların oyuncağıdır insan,

Olayları yazıyor gibi görünse de

Geldik, gidiyoruz işte bir mermiyle uzaklara



İyi ama kanımız aksın diye mi geldik bu dünyaya

Yok edebilir mi bedenimizi?

Kendi ellerimizle yarattığımız bir madde



Her şey yaşar da, hava, su, ateş,

Ya biz; ölür müyüz?

O her şeyi anlayan beynimizle



Onur sezgin





**********************************************************











1.perde 2.kısım “ Gökkuşağı gibiydi ”



Birinin bana “ Üstat! ” diye seslendiğini sandım

Ve “ Efendim! ” diye yanıtladım onu

Neden mi?

Sonsuzluğu gördüm dün gece



Saf ve tükenmeyen bir kaynaktan,

Her türlü rengin bir araya geldiği

Büyük bir gökkuşağı gibiydi

Parlak olduğu kadar dingin

Onur Sezgin 27.08.2009







1. perde 2. kısım “ 11 yaşındaki bir çocuktan - Kumarbaz babaya öfke ”



Tanrı seni korusun,

Aklı şaşmış ve bunamış babam,

Sana böyle eziyet eden kemirgenlerden!

Nedir bu halin?

Lazım olur diye

Sakladığım oyuncak tabancamla

Vurdum işte bütün kumarbazları!

Onur Sezgin 27.7.1977





1. Perde 2. kısım “ Küskünüm benim! ”



Küskünüm benim!

Ben ona böyle derdim çünkü

Kabul ediyorum biraz hassas ve kırılgandı

Küstürmüşüm onu…





Ve bir gün…

Kopardılar onu benden

Makasın bileşen uçları,

Kesip ayırdı kutsal saçı bedenimden

Sonsuza kadar…



Ve o zaman, onun (Seval’imin)

Gözbebeklerinden şimşekler çaktı

Ve karanlık gökyüzünden yağmurlar boşaldı

Hiç bitmeyen…



Varsın bu hava, bu su,

Bu yeryüzü kargaşalığa düşsün

İnsanlar, hayvanlar, kurtlar, kuşlar mahvolsun!

Sonsuza değin lanetli olsun,

Bu nefret edilesi gün

En güzel, en çok sevdiğim varlığı

Kapıp gittiği için

Onur Sezgin 30.11.2008





2.perde 2.kısım ” Tam o anın koordinatları ”



Işıksız bir yerde,

Dört yanımda tehlike

Labirentin tam ortasındayım



Üstümde de garip bir ağırlık



Bir ad veremiyorum buna

Eğer çaresizlik demezsem,

Ne diyebilirim bu duyguya

Onur Sezgin 04.09.2009







1.perde 2.kısım “Anılar “



Nöbet tutma sırası, bana geldiğinde;

Kaskatı buzlar, zincirleriyle

Sımsıkı bağladılar ayaklarımı

Hiç bir şey duymuyordum orada

Durmadan esen poyrazın ulumasından başka



Kızıl renkli sonbahar ağaçlarına bakıyordum

Ölümden hiç korkmuyorlardı

Tek Tanrılı dinlerin;

Belli ki, onlara kazandırdıkları

Ruhun ölümsüzlüğü umuduyla avunuyorlardı

Onur Sezgin 09.08.2009





Aşk bitti

Heyecan da öyle

Evlilik bir ölümdür artık bu şekilde



Oysa “ Heyecandı “ çok önceden

Bize bu nikâh yeminini ettiren

Bitti, hepsi bitti



Onur Sezgin 3.08.2008







1.perde 2.kısım ( 2008 Türkiye'si )



Üstü örtülü gerçekler,

Bir bir açığa çıkıyor şimdi



Doğanın yasaları,

Gecenin karanlığına gizlenmişti ya,

Tanrı “Edison doğsun” dedi

Ve ışığa boğuldu her şey

Onur Sezgin 23.11.2008









1.perde 2.kısım "Yaş 45"



Ayak tabanlarında oluşan her nasır;

Bir acı verir insana

Tüketilemeyen bazı arzulardan mı?

Yoksa boşa çıkan umutlardan mı?

Bilinmez ya,

Ak düşmüş her saç telinin ardında

Bir gözyaşı saklıdır

Çıkmakla işlediği suça üzülüp ağlarcasına

Onur Sezgin 21.07.2008







2. perde 1. kısım “Metafizik Usulü Ayrılığın Koordinatları“



İkimiz de tek başına kaldık şimdi

Ama ben,

Daha büyük bir şehirde,

Daha kalabalık bir caddede kayboldum

Çevremi saran bu uğultu,

Beni hiç bilmediğim bir yöne sürüklüyor

Başımda hafif bir ağrı,

Ayaklarım yorgun

Pusulam kayıp!

Onur Sezgin 8.12.2008







1. perde 2. kısım “ Bir Mutluluk Şarkısı “



Dünyayı bir su damlasının içinde görmek

− Ne güzel!

Ve bir kır çiçeğinde cenneti



Zamanı kum saatinin içinde sıkıca tut!

Bak, sonsuzluk ellerinde işte!

Yaşlılık korkutmasın artık seni

Açlık ve ölüm de

İstersen güneşi verebilirim sana

Eskiden bahçede oynadığım yerde



Ama bana inanmadığını söyleme

Ben bir mutluluk şarkısı yazdım

Her çocuk dinleyip sevinsin diye



Onur Sezgin 12.10.2008





1.perde 2.kısım "2008 Türkiye'si"



Lodos yine sert esiyor,

Yağmur damlalarında hiç bitmeyen bir telaş

Uzaklarda çok uzaklarda bir bebek ağlıyor

Dünya bir ekonomik kriz içinde

Ancak ilham perim ümitsiz değil

Onur Sezgin 29.11.2008







1.perde 3.kısım “ Tragedya usulü sitem etmenin koordinatları ”



Öfke ve hüzün,

İçime işliyor

Bir virüsün bedeni istila etmesi gibi



Kader Tanrıçaları, beni işe yaramaz sandılar

Böylece yanılarak hepsi

Alın yazıma razı oldular



Öyleyse gökyüzüne doğru çekmesinler ruhumu

Sürünerek gitmeliyim ateşe

Kısa bir yolculuk olmayacak zaten bu



Yanarken alevler içinde,

Bir tek aşağılık gözyaşı dökmeyeceğim

Korkudan değil, acıdan kızaracak yüzüm, eğer kızarırsa



Ey ruh, kül tanelerine dön;

Akan bir derenin, bulanık sularına karış ki,

Seni bir daha bulamasınlar

Ve bu şekilde dağılsın

Evrenin insafına kalmış o küçük parçacıklar.

Onur Sezgin 02.09.2009







1.perde 2. kısım “ Soylu geçinenlerle alay etmenin koordinatları”



Benim oldukça eski ama soylu

Ya da soysuz kanım,

Nebula denen gaz kütlesinden beri

Kurt ve kuşun kanatlarında mı?

Uçup gitti yani?



Buna şaşmamalıyız

Namuslu doğa bizi aptal yarattıysa

Daha çok destan yazar tarih kitaplarımız



Onur Sezgin 11.12.2008







2.perde 1.kısım ”İltifat etmenin entelektüel koordinatları”



İnan ki, çok merak ediyorum,

Senle ben ne yapardık

Birlikte yaşamadan önce?



Öyle denk gelmişiz ki… Bir pergelin iki ayağı gibi



Bunu anlatabilmek için,

Henüz cilalanmamış, pürüzlü dizeleri seçtim

Konuşmaya en uygun,

Düz yazıya en yakın olduğu için

Onur Sezgin 26.08.2009







1.perde 2.kısım”Arabesk bir aşk filminin koordinatları”



Seni ateşe atsalar, ben yanmaz mıyım;

Senin kalbin kırılsa, ben inim inim inlemez miyim?

Sen sitem etsen, neşeden eser mi kalır bende?

Biz bir bütünüz

Zorluklar bizi ikiye böldüğü halde

Onur Sezgin 29.08.2009







1. perde 2. kısım “Bırakıp gitti işte beni”



Olympos dağının eteklerinde,

Merdiven yıkardı harçlığı çıksın diye

İşte ben böyle bir kızı sevdim



Meğer Venüs bile kıskanırmış onu

Geç uyandım



Ve o gün

Uçan bir kuşun kanatlarından nem kapmış

Ya da sarhoş bir bulutun rüzgârına çarpmış

Ne fark eder ki?



Bırakıp gitti işte beni

Yavaş yavaş gözlerini yumarak

Bir daha açmamacasına hem de



Şimdi yalnızca

Rüyalarımda yeşeren o fidanın

Küçücük yeşilini yağma eden kutsal keçiler,

Duyun sesimi!



Ey Olympos dağında yaşayan Tanrılar!

Ya, hepten yok edin evreni

Ya da bırakın sonsuza dek yaşasın âşıklar!



Ve sen ay dede, karanlık gecelerime ışık tutan

Silinip gitme unutuluşa

Boşuna değil her gece yeniden uyanışın



Onur Sezgin 21.02.2010













2.perde 2. kısım “ Ayrılış “



Otobüs durağında ağlıyor genç bir kadın

Boyun atkısına gizlemiş

Gözyaşının göz farına karıştığı yüzünü



Üşümüş parmaklarını hohluyor

Tek başına dönecek evine belki de

Karanlık sokaklarda adım adım yürüyerek



İlk adım ilk ayrılıştır

Telefondaki o ayrılış

Ilık akan bir gözyaşı

Hayal kırıklığının ilk gözyaşlarıdır.



Onur Sezgin 17.02.2010









1. perde 2. kısım “Okul Yılları”



Bir sigara paketinin içine

Şiir yazarken yakalandım



Aldığım cezaya mı?

Yoksa yazdıklarımın

Fark edilmediklerine mi yanayım?



“ Sigara sağlığa zararlıymış “

Öğrenmiş oldum



Şimdiyse Yüksekten uçan

Alçak gönüllü bir kartalın

Beyaz kanatlarına yazdım

Üstelik sesli harflerle

Körler de bir parça okuyabilsin diye



Onur Sezgin 25.02.2010













21 Eylül 2009 Pazartesi

gerçekten hak etmiş mi ..... onur-sezgin.tr.gg

…………………………………………………………………………………………………………………………………………………..
…… şiirleri, akademi çevresinde, elden ele dolaşıyormuş… Şimdiden fanları bile oluşmuş…muş… hadi bunları anladık ta, Dünya Edebiyatçılar Birliği tarafından nasıl olur da uluslar arası “ sir ” ünvanı verirler…İşte bunu anlamak zor… Onlara sormak lazım, acaba şiirleri, böylesi bir uluslar arası ödülü, gerçekten hak ediyor mu… Diğer bir husus, bildiğim kadarıyla bu unvan, İngiltere’de egemenlerle tam bir uyum içinde olanlara verilir… Halk için yazdığını söyleyen biri için bu ödülü almak biraz tuhaf değil mi?
Prof. Dr. Sinan Susam ( sokak şairlerini esirgeme derneği as başkanı)
……………………………………………………………………………………………………………………….
Pırasa Gazetesi’nin 26.08.2009 tarihli “ Edebiyat Söyleşileri “ adlı yazısınından alınmıştır.



1.perde 2.kısım

Birinin bana “ Üstat! ” diye seslendiğini sandım
Ve “ Efendim! ” diye yanıtladım onu
Neden mi?
Sonsuzluğu gördüm dün gece

Saf ve tükenmeyen bir kaynaktan,
Her türlü rengin bir araya geldiği
Büyük bir gökkuşağı gibiydi
Parlak olduğu kadar dingin
Onur Sezgin 27.08.2009


2.perde 1.kısım ” İltifat etmenin entelektüel koordinatları”

İnan ki, çok merak ediyorum,
Senle ben ne yapardık
Birlikte yaşamadan önce?

Öyle denk gelmişiz ki… Bir pergelin iki ayağı gibi

Bunu anlatabilmek için,
Henüz cilalanmamış, pürüzlü dizeleri seçtim
Konuşmaya en uygun,
Düz yazıya en yakın olduğu için
Onur Sezgin 26.08.2009



1.perde 2.kısım”Arabesk bir aşk filminin koordinatları”

Seni ateşe atsalar, ben yanmaz mıyım;
Senin kalbin kırılsa, ben inim inim inlemez miyim;
Sen sitem etsen, neşeden eser mi kalır bende?
Biz bir bütünüz
Zorluklar bizi ikiye böldüğü halde
Onur Sezgin 29.08.2009


1.perde 2.kısım “kendi şiirini, övmenin koordinatları -1”

Benim dizelerim; çatık kaşlı, kendini beğenmiş
Ve biraz da ukala
Ama iyi niyetle bakarsanız
Bir öz bulursunuz onlarda
Onur Sezgin 23.08.2009



1.perde 2.kısım “Anılar “

Nöbet tutma sırası, bana geldiğinde;
Kaskatı buzlar, zincirleriyle
Sımsıkı bağladılar ayaklarımı
Hiç bir şey duymuyordum orada
Durmadan esen poyrazın ulumasından başka

Kızıl renkli sonbahar ağaçlarına bakıyordum
Ölümden hiç korkmuyorlardı
Tek Tanrılı dinlerin;
Belli ki, onlara kazandırdıkları
Ruhun ölümsüzlüğü umuduyla avunuyorlardı
Onur Sezgin 09.08.2009




2.perde 2.kısım ”Tam o anın koordinatları”

Işıksız bir yerde,
Dört yanımda tehlike
Labirentin tam ortasındayım

Üstümde de garip bir ağırlık

Bir ad veremiyorum buna
Eğer çaresizlik demezsem,
Ne diyebilirim bu duyguya
Onur Sezgin 04.09.2009


1.perde 3.kısım “Tragedya usulü sitem etmenin koordinatları”

Öfke ve hüzün,
İçime işliyor
Bir virüsün bedeni istila etmesi gibi

Kader Tanrıçaları, beni işe yaramaz sandılar
Böylece yanılarak hepsi
Alın yazıma razı oldular

Öyleyse gökyüzüne doğru çekmesinler ruhumu
Sürünerek gitmeliyim ateşe
Kısa bir yolculuk olmayacak zaten bu

Yanarken alevler içinde,
Bir tek aşağılık gözyaşı dökmeyeceğim
Korkudan değil, acıdan kızaracak yüzüm, eğer kızarırsa

Ey ruh, kül tanelerine dön;
Akan bir derenin, bulanık sularına karış ki,
Seni bir daha bulamasınlar
Ve bu şekilde dağılsın
Evrenin insafına kalmış o küçük parçacıklar.
Onur Sezgin 02.09.2009


1.perde 2.kısım “kendi şiirini, övmenin koordinatları -2”

Nehirler denizlere akar
Denizler okyanusa
Ve benim şiirlerim de
Yürekli haykırışlarıyla
Yayılacaktır elbet bir gün her yana
Onur Sezgin 11.08.2009


( onur-sezgin.tr.gg ) adresinden ulaşabilirsiniz. … Not: Bu adres, yalnızca uluslar arası “sir” ve “Baronet” unvanı olan edebiyatçılar için, West Minister ve Cambiridge okulu tarafından verilir… Başına (www.) diye bir ekleme yapmanıza gerek yoktur.
Prof. Dr. Zihni Sinir ( Şairleri koruma ve geliştirme derneği as başkanı)